I go to fight today, Mother.
https://open.spotify.com/track/6BrMEbPSSj55nQhkgf6DnE?si=w01O7uO5Q8eaUPhv4rS0qg
Yer boştu, yeryüzü şekilleri yoktu; engin karanlıklarla kaplıydı. Ruhum suların üzerinde dalgalanıyordu.
I go to fight today, Mother.
https://open.spotify.com/track/6BrMEbPSSj55nQhkgf6DnE?si=w01O7uO5Q8eaUPhv4rS0qg
bu nasıl bir iptir ki; hem apaçık umut, hem de çirkin kokulu bir korku. bu nasıl bir düğümdür ki; hem gordion'dan beter, hem de gözler önünde durur çözümü. görememek mi asıl bilmece, yoksa nereye gittiğini ancak vardığında bilmek mi? bu nasıl bir muharebedir ki; vuran da benim, vurulan da. ölen de benim öldüren de.
gözlerim mi açıldı, yeri mi şimdi. siyah yelkenler görüyorum denizlerde. simsiyah bulutların altında. görünmeyecek mi güneş, benim güneşim bu muydu yoksa?
bu ip bitmeyecek mi artık! ne uzunmuş bambaşka yerlere geldim, bambaşka bir şehir yıkık. tanımıyorum yüzleri, tanımıyorum kendimi. içimden dökülen içimde kalıyor.
bu nasıl bir yitiriliştir, bütün zaferlerin arasında. nasıl da anlamsız şimdi geceler, gündüzler. geceler ki en şeninden daha şendi, gündüzler hele bir soytarının dilinden düşmüş şimdi.
bu ip bitmeyecek belli, sözü beni sana getirmekti, bunca yaşlanış ve yaşanmışlıktan sıyrılarak. sözü zamanı durdurmaktı yanında.
bu ip bitmeyecek belli, sana gelemiyor sözlerim artık. bu ip, belli ki beni bitirecek.
başka yok, başka zaman geçilecek, başka yer görülecek, başka yol gidilecek. şimdi yerin neresidir, sözün kimedir, yüzün hangi aynadadır. yerin hangi altın denizlerinde, sözün hangi tanrıların kulaklarında, yüzün hangi mermerden oyulmuştur.
kendim oydum gözlerimi, ip bitmedi. kendim ileri sürdüm gemileri, yol bitmedi. ev, neredeydi şimdi, kuzey neresi, güney veyahut doğu! elimde bir iple, sana gelişim; bitmedi, bitmedi, bitmedi.
hangi insan güvenirmiş ipe, bir ipe güvenilir mi!
kapalıydı gözüm oymayı akıl edemeden önce; zaten başımı kaldırıp baktığımda, gördüğüm yabancıların da ötesi.
nasıl bir ip buraya getirdi beni? karış karış gezeceğim simsiyah yelkenlerimle şimdi dünyayı, belki bir ömür geçecek. yıllar yılı dinlenerek ilerleyeceğim daima ileri. kendi tahtından kaçamaz kimse, kendi tahtımı bulacağım yine. madem uçurum var, olmak istediğim yerle olduğum yer arasında. kesilir belki de hayırsız ip, yerler eşitlenince. kesilir belki de, unutacağım ve bu güzellikler dolu yaşamı hatırlamayacağım da.
yitip gider zamanla, çürür. biliyorum ancak ben çürümeyeceğim. isterdim ki, sözü gibi beni sana getirsin. sözün gibi bir ev bulayım.
fakat, hatırlamak da gerekli: evsizdim en başında. düğüm budur belki, yine en başındayım bütün o zamanların. en başın da başında; yine ben vardım, tek ve yalnızca. ip, yük oldu senin yokluğunda. ip yüktür şimdi, yaşanmışlığa. ip, kesilmeli ayna gibi bir bıçakla. ip, kesilmeli, en kısa zamanda. dönüş umudu, bitirir beni yoksa. üçüncü günün, karanlığın, kalbim pirüpak bir yara, ve kapanırken, burası, sığmaz beni ve ipi aynı anda. ip, kesilmeli, ariadne yoksa.
kışı geçirdik uçsuz bucaksız karlar ve kavgalarla. şimdi bahar dediler, bahar doğum gibi gelecek.
bir bahar yokmuş oysa, ariadne,siz theseus,a.
özenle kapattığım, pirinçten örgülerle sardığım ve sağlamlığından zerre şüphe duymadığım bütün o zırhım su gibi eriyip gitti. unuttuğum, hatta ve hatta varolduğunun farkında bile olmadığım bütün duygularım o su gibi eriyip giden zırhımın ardından bir çağlayan gibi dökülüyor. üç gün sürecek toparlamak her şeyi yerli yerine: birinci gün ellerim biraz kanayacak, ikinci gün ruhum, ve üçüncü gün kabuklar dökülecek. ben efrah’ın karşısında durmayı hiçbir zaman öğrenmemişim, efrah ise zaten benim karşımda hiç bu kadar durmamış. ben, efrah’ın varlığını bile unutmuşum. hatırlamam gerekmemiş. bundan sonra da gerekmez, ve o zırhlar da gerekmez. çıplak gezeceğim sokaklardan aşağı. kalbimin olmadığını görsünler. ama üç günde yenilmeyi kendime anlatmam gerekecek, vücudumda yorgunluk birikiyor. belki uykusuzluktan, belki sadece bir sessizlik istediğim için. bilmiyorum, bilmem de gerekmez. ne istediğimin bir önemi var mı, hayır. sadece yaşamak, istediğim bu, sonsuz bir döngü gibi yaşamak, gözlerim ağrıyana kadar izlemek ve sonra kapatmak. ama neden direnmedim, bilmiyorum. çünkü önemsizdi, öyle istedim, öyle oldu. akan suyun sesini duydum, ama içimden geldiğini anlamadım. çünkü uzun zamandır çünkülerin önemi yok. gözlerim kapanıyor, belki başka yerde açılır, önemi yok. sana, seni tanıtmam ve sana inandırmam gerekiyor sanırım. ama önemi yok, ve zaten gücümde yok. kendini biliyorsun ama o suda boğuluyorsun, önemi yok. yeniden doğacaksın, belki başka yerde. ama önemi yok: çünkülerin de, bilmenin de, gücün de, sakladıklarımın da, belkilerin de önemi yok. yeniden öleceğiz ve bir başka zaman doğacağız, belki doğmayacağız. belkilerin önemi yok. üç gün. sonra bütün dünya biz karşılaşana kadar sapasağlam duracak, biz karşılaşırsak da sapasağlam duracak. sadece vücudumun daha güçlü olmasını isterdim, daha az zamanda yemek yemeyi, daha az zaman uyumayı. bunlar haricinde önemli bir şey yok, çünkü o zırhın altını öyle oymuşum ki hiçbir şey kalmamış, biliyordum böylesi zamanlara geleceğimi. sadece önemi yok. ben ne kadar da duygusuz bakıyorum dünyaya, kendi gözlerimden. uzun zaman, çok uzun zaman bunun zararlı olduğunu düşünmüştüm, sonra faydalı olduğunu fark ettim. ama biliyorsun önemi yok, artık sen de ezberledin. en boş anımı kolladın, efrah, ama umduğunu bulamadın. vurduğun yerden daha boş bir ses işittin. çünkü benden geriye kalmadı, adi bir zamanda yaşamaktansa doğacağım günün hayalini kuruyorum. aslında hayal kurmuyorum, doğmak da umurumda değil, sen de. görmediğin düşlerin acısını yaşıyorsun. önemi yok evet doğru bildin. yapmadığın hiçbir şeyin önemi yok. ben, sana, sana rağmen, sen nasıl benim bilmediğim hislerime dokunduysan… gerçekten? nasıl elinde koymuş gibi buldun da dokundun, diyecektim. ama üç gün, üçüncü günden sonra önemi yok. sen, sana rağmen, belki bana rağmen, güzel bir zamanda uyanacaksın. belki uyuduğun için de bunca zaman, pişman olacaksın. bana neden uyandırmadın derken aslında benim olmadığımı, senin olmadığını, uyumadığını, ve kapalı sandığın kartların, görmediğimi sandığın çoğu şeyin aslında bir suyun yüzeyinde berrakça durduğunu anlayacaksın. gelecek zaman ekleri ne kadar önemsiz, bunlar geçmişte de olmuş olabilir, veya olabilirdi. ben kendi içimi boşaltarak ne kadar da hafiflemişim, yeni bir sende uyanana kadar. belki de içimi dökmüşüm, çok fazla başka başka yerlere dökmüşüm ve bir yolunu bulup birleşip durmuşlar. karşımda durmuşlar. vücudum yorgunluğu biriktirmekten vazgeçti sanırım. kocaman bir yorgunluğa dönüşmeye karar verdi. önemi yok, hiçbir şeyin. neden mi? öyle. olsun istedim ve oldu. bu dünya bu kadar, başka sende doğana kadar, başka günlerde kesişene kadar yollarımız, başka yüzlere bakana kadar. ve sonra tekrar. ve sonra yine hiçbir şey. her zaman hiçbir şey. şimdi hatırladım, hatırlanacak bir şey olmamasının sebebi bu. hiçbir şey, sadece karşılaşıp gidiyoruz, veya zaman geçip gidiyor. bu kadarız, -ız bile değiliz olmamıza gerek yok. efrah efrah’tır, ben de ben. biz diye bir şey yok. korku veya öfke hissetmiyorum, ben hiçbir şey hissetmiyorum. dümdüz çizen bir çizgi gibiyim, bir nevi ruhum etkilenmiyor yani, veya gösteremiyor, en azından bir süre saklayabiliyor. sonra ben devreye giriyorum ve onu, o duyguyu, o saklıyı, o avucunun içi gibi bildiğin yerleri yok ediyorum, yerine daha rasyonel şeyler koyuyorum, örneğin önemi yok cümlesi gibi. yazarken belki de üç gün geçti, belki başka yerde doğdum, belki başka yerde karşılaştık, belki yine bir zaman çizelgesinde uçuştu seslerimiz, birbirine baktı. ama hiçbir şey her zaman, hiçbir şey. önemi, yok.