dikenli bahçeleri ve ağlamaklı gökyüzü
yıkılacak çok şey var daha
hatırla
tutunduğun dal olarak balkon demirlikleri
yaşanmışlıklar olarak eski kullanılmamış hayatın betimlemeleri
devrilmiş saksı, devrilmiş anılar dolabı
hayat; avizenin düşerken ki sessizliği
hayal; pamuk ipliğine bağlı gerçekleşme ihtimali
gece yarısı mavimsi ve okuduğum bir ruhta görmüştüm
dev granitlerden yontulan
ateş çiçeğinin taç yapraklarıyla bezeli yalnızlık heykeli
-heykel de olsa yalnızlığı hak eder mi?-
hem suçsuz hem yorgun
düz çizgide sabit duran
boylu boyunca uzanan hayatımın
bir tarafı şen şakrak, alelacele yaşanmış
diğer tarafı susuz, gölgesinde bir dağ evi bambaşkalığı
su yeşili bahçeleri ve güleç gökyüzü
kırılacak çok şey var daha
unutma
düşüşün olarak özbenliğin
yaşanmamışlıklar olarak kilitli kalan misafir odaların
-ve evin de aslında-
ölüm; başka bir dünyada daha iyi başlama şansı
zaman; göreceli yaşama kavramı
gündüz vakti siyahımsı ve anlattığım bir resimde okumuştum
sevginin dışa vurumu ve tunç renkli pazar sabahları
altın nilüferler ve çaresiz sessizliği ölümün
yasını tutuyorum, yaşarken
ölümün.
adım gibi biliyorum. bir ucu toprak ve diğer ucu göğe uzanan yeryüzünde, misafir odasında gibi duruyorum. karanfil kırılganlığı, solgun hayatlar, bahar fısıltıları. her kışın hatırlarım; değişimin varoluşsal gerekliliği, vals ve yeşil şarap. bilmek ve hiçbir şey yapamamak bir başka ölmek türü değil midir, bir başka can sıkıntısı. mekanizması bozulmuş bir kurmalı hayat, sanki başkasının ceketini giyer gibi üstümde. diyorum ya,
yaşamak, yüktür.
"başı ve sonu belli bir hikayenin ortasındayım/şimdi ne yaparsam yapayım/sonunda yürüdüğümüz o köprüden/atlamak zorunda kalacağım."
yaşamak; nefes almak anlamına gelmez
yük; kuş tüyünden düşünce erozyonu
yüzünde bir dağ evi sakinliği
içinde harlı ateş
ben; bir unutulmuş balkon çiçeği(yim)
yüzünde bir dağ evi sakinliği
içinde harlı ateş
ben; bir unutulmuş balkon çiçeği(yim)