Yazının başlığına bakıyorum, artık somut hiçbir şey yok.
Ne bir delil yaşama dair, ne de bir kırgı—
bu saatin oynayışına kendi etrafında. Yıllardır yazıyorum fakat neden?
Yarın yeniden yazmak isteyeceğim, hiçbir şey değişmeyecek. Hiçbir şey.
Saat dönüp duruyor, sonra tekrar aynı. Uyanıyorum ve çabucak akşam.
Giydiklerim, oturduğum koltuk aynı. Gitgide büyüyor yalnızca, bol geliyor kadife pantolon,
kayıp bir çizgi gibi. Başka bir yerde otururum bir gün, belki izleyecek bir çocuk bahçesi bulurum veya bir cenaze marşı dinlerim kulaklarıma gelen: İçten içeri ölümleri anımsarım.
Aynı yerdeyim fakat her geçen gün uzakta, kendimden. Binlerce sayfa okuyorum her gün, ve her biri aynı geçen haftakiler ile. Kim bilir bir gün, bir dağın eteğinde kendim gibi yalnız bir ev bulurum, korkunç gelmez artık saatin kadranı
ve koşmak zorunda olmam canavarların peşi sıra.
Belki aklım, beni —yiyip bitirmek istemez bir gün.
Hangi ama?
Belki aklım, beni —yiyip bitirmek istemez bir gün.
Hangi ama?