10 Mart 2020 Salı

Тоска 8: özkaotik

(Issız bir ormanın içinden, sessizce koşarak geçiyorum tek başıma. Bir anda sesin beliriyor içimde.)

nereye gidiyorsun? hiç dinmeyen yağmuru durdurmaya mı, milattan da önceden beri devam eden savaşı bitirmeye mi? —git! her zaman olman gereken yer orasıydı zaten. sessizlik senin için bir çığlık, içinde ağladığını görebiliyorum. burası ancak ölüler için ve ancak o zaman döneceksin. gözlerin ışığa alışmalı, sonrasında görebilmek için varlığı. eline almayı unutma asanı, nasıl çıktıysan yola, dönüp bakma geriye. gerçekler senin içinde. ve şu emri ver onlara başına çekirgeler dökülürken: —acı! acı, ancak yaşayanlar için hissedilebilir. ölüm değil, değil! yaşamak ayıracak bizleri! yaşayanlar için üzülün siz! sizi özgürlüğe kavuşturuyorum. hepiniz, istediğiniz yerlere gidin, çizgiler yok artık yüzünüzde. ihtiyacınız yok sırtınızdaki yüklere. atın onları, ancak böyle uzaklara uçabilirsiniz. kanatlarınıza bakın, kaç defa soydum derimi sizin yerinize. şimdi gidin bulutların ilerisi sizin, tüten bacaların gözden kaybolduğu yere, dünyanın en ilerisi sizin. siz seçilmiş olanlar! evet, topraklar —yerin altı— benim. sizin yüksekleriniz için ben girdim yerin dibine, orası benim evim! cenneti ben yarattım ve size bırakıyorum. diliniz, düşünceniz bana vardıkça ödeyeceksiniz borcunuzu. hepsi sizin şimdi, yalnız bırakın beni. kutsallıktan uzak ve içimdeki sessizlik özlemi çığlık çığlığa. yol, sona erdi. hiçbir şey, hiçbir şey hissetmiyorum artık. bedenimden ayrıyım, bir yabancı gibi kendime bakıyorum ve o da bana bakıyor. fakat bu köprü iki savaşçı için fazla dar, biri için fazla geniş. aşağılar benim demiştim, düşmek ne kadar güzeldi derinliğini bilmiyorsan. bilmediğim bir derinliğe gitmeliyim. unutmayın, dil ancak olana varacaktır. dil, ancak bana varacak sizler için. kafanızın içinde hissedin düşüncelerimi. yoksa bu görüntüden başka bir şey değil. aslında ne kadar da soyutum! —yalnızca zihinlerinizde varım! ve bu bile fazla düşünmeyen bir zihin için. o halde düşünün, burada bitiriyorum savaşınızı. çoktan terk edilmeliydi burası, ve artık çoktan terk edildi. altından zırhları hâlâ çıkarmadınız mı? yoksa benden önce gittiniz mi? yoksa görmüyor mu gözlerim gerçekleri?

—Anlamadınız değil mi? Bütün o söylediğim ağıtlar, buraya kadar anlattığım bütün o acılar sizindi.