Kendimi görüyorum her üzgün yüzde. Yorgun adımlarda duyuyorum sesimi: Işıklar içinde uyutun beni. Geride kalanım bunu hak eder ancak. Kağıt bırakacağım üstünde beş çizik: anlatacak içime dağılan rüzgarı.
Elveda, elveda sana! Nasıl da çakıldım, çivilendim kabuğu kırılmaz yaşama.
Bulutların üstünde yürüdüm bunca zaman. Söylediler çok kez. Düşen yaprağı taşıdım duyduğumda. Kabul edemem dünyada olduğumu. Yüzü yaralı yarasayla, kulağı çizen seslerin olduğu yere aidim diyemem.
Fakat derinlerde bir his vardır. yine de bir çağrıdır içimdeki rüzgara: "Biraz daha dayan. İnan az kalmayacak güzellikler,
gördüklerinin yanında."
Biraz daha. der. Az kaldı, yetişeceksin geçen zamana. Yetişeceksin acı çeken çocukluğunun boy atışına. Kolay olmayacak hızlanmak kan toplayan adımlarla. Bulut değil artık ayağının altındaki toprak. Bu yüzden dayan, yoksa: çekilmez bunca yük, gidilmez bunca yol batı kapısından çıkarken kaçarak. Biraz daha, az kaldı. Yetişeceksin geçen zamana.
