Boş bir pencereden bakıyorum, boş bir sokağa.
Kovduğum her çirkin düşünce, daha da hırçın
geçirdi dişlerini boğazıma.
Gözlerinin içine bakıyorum, bu dizelerle ancak.
Gün doğumu söylenen şarkılar olsaydı ağzından,
sökülen bir iplik gibi dağınık ve ucu belirsiz,
çözüyor ilmek ilmek dokuduğu saflığı. Kirletiyor
yaşamak, düşünceleri ağlatıyor yüzleri:
Ah, taştan kalbin ve bileklerin
Neden değdi e l l e r i s a n a
toprağa düşen ateşin?
Yalnızken doğurduğum gözlerimin önünde.
Büyüdü, sınıyor beni. Kurumuş nehrin kenarında,
susuzluktan ölmeye yakın: Tıpkı böyle
sö
yle
dik
ler
im.
Ne gariptir ki yücelerin yücesi sarmaşıklar,
sizler gibi yükseğe için sarıldım yılanlara!
Düşüncelerin düşüncesine ulaşmak için
boşalttım içini kelimelerin, kendi dilimi doldurdum.
Dönüyor cümlelerim, sarılıyor birbirine.
Bilenmiş dişlerini gösteriyor birden bire:
—Başkalarının acıları yaşatır bizi, kendi acılarımız ise öldürür.
Keten bir boşluk kalıyor geriye,
sular hevesle akıyor geri yataklarına.
Gecenin çöktüğü yerde
toplanıyor ikilem:
Yarım kalmış bir yaşam,
tamamlanır mıydı d ü ş
ile?