Bir kargayı,
bin yıl önce
öldürmüştüm, şimdi
ise karşımda.
Pis pis sırıtıyor,
delik göğsünden sızan
kanla.
Bin yıl savaşıp,
binbirinci yıl
dönmüştüm evime,
ne hayal ettiğimi buldum,
ne de hatırladığım gibiydi.
Hangi zamandaydım öyleyse,
nerede yaşlanmıştım?
Bir yerlerde geri kalmış,
ilerideydim veya——
yoksa nasıl bulsun beni pis karga?
Zamanının, ve yalnızca
kendi zamanının ağırlığını
taşıyan mutluydu.
Tozlu bir ağırlık mıydı karga
geçmişten gelen? Kuruydu,
kemikti bana dokunurken,
değil miydi yoksa?
Capcanlı gözleriyle
izliyordu mezarlığı,
benimse savaşacak
gücüm yoktu onunla.
Savrulan çimenleri
izlerken buldum kendimi
rüzgarda, kanatları olabildiğince
açık, yeni bulmuştum sessizliği
yırttı ortadan ikiye karganın sesi:
bin yıl önce
öldürmüştüm, şimdi
ise karşımda.
Pis pis sırıtıyor,
delik göğsünden sızan
kanla.
Bin yıl savaşıp,
binbirinci yıl
dönmüştüm evime,
ne hayal ettiğimi buldum,
ne de hatırladığım gibiydi.
Hangi zamandaydım öyleyse,
nerede yaşlanmıştım?
Bir yerlerde geri kalmış,
ilerideydim veya——
yoksa nasıl bulsun beni pis karga?
Zamanının, ve yalnızca
kendi zamanının ağırlığını
taşıyan mutluydu.
Tozlu bir ağırlık mıydı karga
geçmişten gelen? Kuruydu,
kemikti bana dokunurken,
değil miydi yoksa?
Capcanlı gözleriyle
izliyordu mezarlığı,
benimse savaşacak
gücüm yoktu onunla.
Savrulan çimenleri
izlerken buldum kendimi
rüzgarda, kanatları olabildiğince
açık, yeni bulmuştum sessizliği
yırttı ortadan ikiye karganın sesi:
Duymayan kulaklara
bağırdım hep—
Ve hep mızrakların uçlarına
konuldu şiirlerim.
Daha kurumamıştı mürekkep——
kanlar içinde kaldım
sonunda.
Alın, alın sizin olsun hepsi,
yumuşak bir toprağa
gömün beni.
Kanatlarımı unutmayın, boydan boya
uçtuğumu bir göğü,
Ve bir yıldırım gibi
içinize nasıl düştüğümü!