13 Aralık 2019 Cuma

Bir kargayı, 
bin yıl önce 
öldürmüştüm, şimdi 
ise karşımda. 
Pis pis sırıtıyor, 
delik göğsünden sızan 
kanla. 

Bin yıl savaşıp, 
binbirinci yıl 
dönmüştüm evime, 

ne hayal ettiğimi buldum, 
ne de hatırladığım gibiydi. 

Hangi zamandaydım öyleyse, 
nerede yaşlanmıştım? 
Bir yerlerde geri kalmış, 
ilerideydim veya— 

yoksa nasıl bulsun beni pis karga?

Zamanının, ve yalnızca 
kendi zamanının ağırlığını 
taşıyan mutluydu. 

Tozlu bir ağırlık mıydı karga 
geçmişten gelen? Kuruydu, 
kemikti bana dokunurken, 
değil miydi yoksa? 

Capcanlı gözleriyle 
izliyordu mezarlığı, 
benimse savaşacak 
gücüm yoktu onunla. 
Savrulan çimenleri 
izlerken buldum kendimi 
rüzgarda, kanatları olabildiğince 
açık, yeni bulmuştum sessizliği 
yırttı ortadan ikiye karganın sesi: 


Duymayan kulaklara 
bağırdım hep

Ve hep mızrakların uçlarına 
konuldu şiirlerim. 

Daha kurumamıştı mürekkep 
kanlar içinde kaldım 
sonunda. 

Alın, alın sizin olsun hepsi, 
yumuşak bir toprağa 
gömün beni. 

Kanatlarımı unutmayın, boydan boya 
uçtuğumu bir göğü,

Ve bir yıldırım gibi 
içinize nasıl düştüğümü!