Neden yazıyorum?

Bu soruyu uzun zamandır düşünüyorum. Ve sanırım, yaşamaktan uzak ve yeterince soyutluğumda kaybolduğum için yazıyorum. Hiçbir şeyi tamamlayamayan birine göre yazma dürtüsünü hâlâ kaybetmemiş olmamı buna bağlıyorum. Çünkü böyle bir dürtüm, sorumluluğum yok. Zorunda değilim fakat aynı zamanda zorundayım. Atlatabilmek, yaşayabilmek, kendimi bu dünyadan koruyabilmek için, kaçabilmek için işler zorlaştığında kendi kurduğum yerlere, susuzluktan ve acizliğinden ve yersizliğinden kendimin, bir yer bulmak istediğimi daha çok küçük yaşta biliyordum. Ama bu dünyada mıydı o yer, bilmiyorum. Veya bu dünyada mı, hâlâ bilmiyorum. Sadece bilmiyorum. Fakat gözlüyor, hissediyor, ve yansıyorum bir aynadan. Bu kadarını söyleyebilirim. Ben, benden öncekilerin; filozofların, şairlerin, hikayecilerin, matematikçilerin, fizikçilerin, eylembilimcilerin, psikanalizcilerin tanımlayamadığıyım; çünkü ben dahil kendimi tanımlamıyorum. Gerçekliği düşe vurup ortaya çıkanı değil, düşleri düşe vurup kırarak yazıyorum; çünkü ben dahil, gerçek nedir anlayamıyorum.