7 Nisan 2019 Pazar

karalama: duygulam


Kabul et! Ellerim yelken, senin yolundan gittim ve vardım dünyaya. Neden burada yoksun?
Taş parçaları, kızgın. y a ğ m u r a dökülüyor, neyim eksik senden!
Buruşmuş kalp, yılmış bir savaşçı. İzleri okunuyor kağıdından. 
Yüzüyor kanında, yaşam sızıyor ağzından, fakat başkalarına.
Ya toplanıyorsa masanın üstünde, adım atacak yer bulamazsam gecenin alacasında
Onarmam gerekecek gidişler için, o çıplak yalnızlığa verilmiş kanatları
Uzun günün yolculuğu nereden başlar? —dağın gövdesinden, karıncanın sırtına.
Şimdi sıyırmam lazım üstümden geçmişi, adımlarım yeni olmalı 
Yukarıdan bir el, —çek beni daha aşağı!
Her zaman vardır değil mi, soğuğun titreyişini hisseden ruhlar
Olmalı! Fakat soğuk nasıl titrer? —bakıp  kendine.
Ve bir kurt düşer: çöl olmasaydı, olmasaydı bataklık
Kaçamasaydık yer altına, gideremezdik susuzluğu ya da
bulamazdık bir damla içecek, kanımızdan başka. Bulabilir miydik yoksa?
İzin ver, zaman geçsin. Böyle arkanı dönebilirsin, ve böyledir gidişi pencereden gölgenin.
Kulağıma fısıldayanlar çöküşü; iki yılan, iki solucan: başı kara, gövdesi kara, kuyruğu kara.
Tutmayın sözlerimi, düşüşü aralar onlar. Korkusuz aptallardan farksızdır yaşamak için gevelediğim
Kamburu çıkmış cüce, madenlerden çıkarıp getirir her gece: —sana dair hatırladığım: yağmur
hafifçe, içime yağıyordu. Yine de ıslanmıyordum o yerde. Zamansızdı çünkü. Bu yazı da z a m a n s ı z. Şimdide, geçmiş, ve gelecekte. Tüm sivri uçlarda yankılanır, yankılandı, 
yankılanacak: Ateşten olanım, toprağın yanında. Kurutun beni bütün yağmurlarınızla.