
I. (Tanrım, Tanrım! En sadık değil ama yemin ederim en çok acı çeken bendim. Saçlarımdan çıkar yılanları, taşlaştır gözlerimi bu dünyaya, yarattığın kalbi ufala. Dinsin artık yaşıyor oluşun, ağrıları.)
II. Ve konuştu çatlayan sesiyle akbaba: Z i y a n d ı, sonradan fark edişiniz ziyan oluşu. Soğurken kan, etini kesmeli göğsünden yemin edenin. Kusmalı insan denen, bir yüzünü dökmeli aynaya. V e s a r ı p s a r m a l a m a l ı k a r a n l ı ğ ı, ı ş ı ğ ı n a g ü v e n i y o r s a.
Yoksa kırılmayacak kabuğu, değişmeyecek gömleği yaşamın.
III. Parlak giysilerinizin altında, ruhunuzdan başkası değil sönecek olan. Yere batsın temiz zannedişiniz kendinizi, çıplak ayaklarla basacağım üstünüze ilk fırsatta.
Ok saplanmış avucunun içine, ve o beyaz gölge. Sen değil miydin, dökülen kristalleri ışığın, gecenin parlayan yerinde?
IV. Ve konuştu çatlayan sesiyle akbaba: Eski kayığın önünde iki seçenek. Ya parçalanır denize açılıp ya da çürür kalıp limanda.
Ya da senin,
insanoğlu!