31 Ocak 2017 Salı

18. benim meskenim omzundur

kimse sormaz
gecenin üçünde neden bu adam
pencereden dışarı bakıp bakıp neden uyumaz
herkesin düştüğü çukur kendine göre uçurumdur
ve zaman hiç kimse için durmaz

sana yetişebileceğime inansaydım 
kendime geç kalmayı umursamazdım
geç kalmak otobüsü kaçırmaktan daha mühim 
bir şeydir sevgilim
güzel günleri kaçırmak mühimdir meselâ

hiç görmedin mi kendine geç kalan bir insanı
ya da yetişmek için koşturanları
durup bekleyenleri her köşe başında
bir hercaimenekşe'ye dönüşmek isteyenleri
hissetmedin mi hiç intiharı

bir klimanın serinliği ne yalancı şeydir sevgilim
sahte bir bahar gibi kışın ortasında
gitmeden önceki son sarılmalar gibi
yalancı çiçekler açtırır insana 

aklıma geliyorsun eğilip bir çiçeği öpüyorum
sen dünyanın en güzel dağınıklığısın
ve toparlamaya çalışmıyorum bile
evimin sıcaklığını hissetmek için sana geliyorum
benim meskenim omzundur 
bu böyle biline!

aşkın manifestosunu yazıyoruz
sarılabilirsek eğer
bizim sarılmamız da bir devrim niteliğinde 

30 Ocak 2017 Pazartesi

17. şarap

ben seni anlatırken boğazım kurur kıpkırmızı bir şarap içerim
üzüm bile böyle güzelleşebiliyorken
sen beni öpersen kim bilir-
kim bilir ben ne kadar güzelleşirim!

I.
elindeki çiçekleri yere bırak ellerimi tut
göğsümde hiç sönmeyen bir ateşin yangınları
bakışların kışı hatırlatıyor
göz göze geliyoruz ve bir saniye bin yılı bölüyor
farklı bir zaman dilimine geçiyoruz
aramızdaki diyalektiği çözmek yıllar alıyor

II.
bekleyelim biraz daha
belki beklenmedik şeyler olur 
hem hayat bu -her zaman beklenmedik şeyler olur
lanet olası federaller diyor bir federal
soğuk kanlılıkla vuruyor birini
gökyüzüne bakıp sigara içiyor
bekleyelim biraz daha
belki bir çingene yürür sokaklarda 
ya da bir kuş öter
ne zaman sesini duysam kuşlar cıvıldar

III.
bir intihar provasında yanlışlıkla ölmüş gibiyim
içimde ağaçlar devriliyor
karanfili koparmayın
bakışlarından savrulan mermiler var
saplanan bedenime
boş bir duvara değil tam kalbime!

IV.
gemisi batan bir kaptan gibi 
rotayı değiştirmeden buz dağına gömülüyorum
son bir kez dinlemek için diverine'yi
yanına geliyorum dünyanın en güzel yerine gelmiş gibi

bu yanlışlıkta bir iş yok bilirsiniz beni 
giderken bile kalanlara üzülürüm
kapitalizm'e küfreden bir amerikalı gibi
ya da kızılderili bir beyaz
kırmızı şarap içen bir papaz

V.
bir karanfil soluyor gözlerimin önünde
bir orman kuruyor 
kuraklık değil bu sırtını dönüyorsun ve bahar küsüyor
toprak çatlıyor toprağı öpüyorsun
bir nehir patlak veriyor yatağını buluyor
gülüyorsun
çiçekler açıyor

29 Ocak 2017 Pazar

16. z raporu

I- DALINDA KURUMUŞ MEYVELER

acı çekmek büyütürmüş insanı
öyleyse fazlası çürütmez mi insanı

televizyonu açıyorum
bir iki kanal çevirip kapatıyorum
iki kere iki dört eder -bu da nerden geldi aklıma-
insanı insana bölümü yalnızlıktır diyorum
kalkıp pencereye giderken
hatırlıyorum
göreceli uzaklık kavramını kavrıyorum
o kadar uzaktan içini ısıtanlar var
hatırlıyorum

II- MONOTON
içeri geçip çayın altını kapatıyorum
boş bir bardak bulup içine yalnızlığımı dolduruyorum
taşıp dökülüyor etrafa, aldırmıyorum
doldurmaya devam ediyorum
-bu nasıl bir aldırışsızlık-

artık her şeyi normal'miş gibi
bir kenardan oturup izliyorum
düşüşümü ya da gidişini
bir eskicinin simitçi diye bağırması kadar normal karşılıyorum

üç metrekarelik bir odada
ben ve muhabbet kuşum Martha
ikimiz de sığamıyoruz oraya
kuş uçmak istiyor gariptir ki bende uçmak istiyorum
hâlâ o masada oturuyorum
penceremde gökyüzü
voltamda adımlarımda sana gelirmişçesine bir heyecan

III- SIZI

susuyorum kimseye anlatmıyorum
anlasınlar istemiyorum
anlamak yorar insanı
ben yorulmaktan da yoruldum
dizlerimin üstüne düşmekten yorulduğum kadar

seni izliyorum
arada bir durup dağılan saçını düzeltiyorsun
denizde dalga olmak istiyorsun
oysa kaldırım kenarında oturmuş sigara içiyorsun
eskimeyen şarkıları bile eskitebilecek bir güzelliğin var
masamda duran boş kağıt
bir iki kalem
bir fotoğraf, bir karanfil
masamda duran bir parça gökyüzü
dışarıyı merak etmekle geçiyor ömrüm
insan neden kendine yetemiyor

hiçbir şeye ihtiyacım yok
hem zaten iki kişi yeterli bir çoğunluktur
demokrasi değil bu
kalbime devrim yapıyorsun!

28 Ocak 2017 Cumartesi

15. acayip benzetme

en kalabalık şehrin arka sokağı gibiyim

27 Ocak 2017 Cuma

14. mucize

alnımı yasladığım hiçbir demir
soğuk gelmiyor artık inan
binlerce kez düştüğüm bu çukur bana yabancı değil
-gözler ruhun aynasıdır derler-
belki gözlerimin içine bakarsa anlardı
tibetli bir rahip sigarasını yakardı pazar sabahları
ve palyaçolar da ağlardı

dünyayı parmağında döndürüyorsun 
senin adın venedik sevgilim
sen bütün aşkların meryem'isin
bunca gürültü ve kalabalıktan uzakta
şehrin ışıklarını izlemek gibisin

senin adın norveç sevgilim
ve kuzey ışıkları da sensin
biraz dolambaçlı fakat mutlak bir yoldan sana geliyorum
coğrafyada uzaklıklar greenwich meridyeni ile başlar
burada ise senin olduğun yerden başlıyor

milat isa değil senin doğuşun 
ve 
benim sana gelişim
musa'nın denizi ikiye bölmesi gibi 
bir mucizedir sevgilim

15 Ocak 2017 Pazar

13. beni burdan kurtar

I.
ışıksız bir sokağa gelmişim
yasal yasaklar koymuşlar önüme
beni 
burdan kurtar
karşında duruyorum 
yanına gelmek istesem 
gelemiyorum
yanına gelsem her şey düzelecek
bir nehir yatağını bulacak
gelemiyorum
ağacın dallarının arasına sıkışmış bir uçurtma 
gibiyim
beni burdan kurtar 
kurtar 
ki
birbirine değen iki dağın
eteklerinde
adını bile bilmediğim çiçekler açtığını
sana göstereyim

II.

nereye dönsem dört duvar
sırtımda bitmeyen yüküyle bir uzun yol
bu yükün altında çırpındıkça
uçmak istediğimi sanıyorlar
hüzünlü şarkılar var söylediğin
sana kavuşsam grinko valsi duracak
dünya duracak
sana rastlayıp seni fark edemeyenler var
senin ne denli büyük bir deprem olduğunu
hiçbir zaman 
anlamayacaklar

III.

unutma
-giderken dönüp geleceğim diyenlere-
inanma
hiçbir şey göründüğü gibi değil
ortasında değiliz bu şiirin
hayatın içinde değiliz
çiçekler açıyor diye bahara inanma
papatya tarlaları mayınlarla dolu
güneşi görüyorsun diye
yağmurun ıslaklığını 
unutma
yaşamak sadece nefes almak 
değil.
aklından çıkarma

IV.
dışarıda siren sesi
buruk bir sessizlik
bir uğultu bir nefes
acılar var hissettiğim
hissetiğimiz..
beni burdan kurtar
beklenmedik gelen her şey gibi
beklenmedik gidişler de 
dağıtır insanı
bir mayına basmış gibi
-gidişin.

V.

fakat bir sabah kalktığında bir insanı evin yerine koymuşsan, yerinde yeller estiğini göreceksin. içini avcunun içi gibi ezbere bildiğini düşünürsün. tabaklar nerede, anahtar nerede. koridoru ışıksız yürüyebilirsin. ve ayak bastığın her yerde çiçekler açabilir. bitmesin istediğinde bir şeyi, ya gitmesin. aklından çıkarma, gidecek olan aklından bile geçip gidebilir. insanlar ev değil, insanları ev yerine koyma. evler çekip gidemez ama insanlar elbette gidecektir.
insanlar
gider
rler...
ecekler...

VI.

kaplumbağa yolun karşısına geçmeye çalışır
bir hikaye böyle başlar
şlayacak...
şladı...
kimine göre yol uzun
kimine göre o yavaş
geçse her şey düzelecek
zaten her şey küçük bir adımla başlar
en büyük yenilginin 
küçük bir gülüşle 
başladığı gibi

VII.

ışıkları kapattım
-ışıkları kapattığım zaman-
her şey birbirine benzer
ve her şey sana
silahlar patlıyor nedensiz
biri yere düşüyor
beni burdan kurtar
sesinin olmadığı yerde ne işim var
beni burdan kurtar!
sarılıyorum kendime
ellerimle
ellerine...
sarsılıyorum
ve her şey yıkılmadan önce sarsılır zaten

VIII.

dünyaya birbirini gören iki pencereden bakıyorduk
ve sen perdeyi çektin
bir bakkaldan sigara almak
ve balkondan atlamamak istiyorum
atlarsam
düşündüğüm son şey 
sen olacaksın
annem kızmıyor bana eskiden olsa kızardı
uyumuyorum, uyutmuyorsun
kalbimin ortasında bir vazo kırılıyor
faili meçhul bir aşka kurban gidiyor belli
kırıklığı yaratan sensin diyemem ama 
kırılan benim
üst üste koymaya çalıştığım iki taş
ayağıma düşüyor
ağlamıyorum ağlasam duramam
sokağı dinliyorum ses yok 

IX.
sessizce olur her şey
meselâ insan sessizce gider
-parmak uçlarından öpmek istediğin-
bir gece vakti herkes uyurken 
parmak uçlarına basa basa çekip gider
sessizce çevirilir dolaplar
ve bilirsiniz
bir insan
bir
insanı
öldürebilir
sessizce


X.

sesinin olmadığı yer burası
burada ölüyor insanlar
ve burada kavga ediyorlar
bitmemiş ya da yarım kalmış ne varsa
burada başlıyor 
tam 
burada,
beni burdan kurtar demiştim
artık
kurtaramazsın
rmazsın...
rma.

2 Ocak 2017 Pazartesi

12. düşüyorum ayten

düşüyorum ayten
ilk defa duyduğum şarkı seni anımsatıyor
sabahın kaçı olmuş uyumamışım
aklımda kaya gibi çehren
içimde ihtilaller oluyor
gönlümün kuşu vurulmuş
sabahın bilmem kaçında
düşüyorum ayten
belki
sana tutunurum

üşüyorum ayten

uyku gibi gelmişsin
kanunlar yazıyorsun içimde
olduğun yerden dünyayı avcunda tutuyorsun
gülsen yağmur yağıyor
ağlasan kara kış
içimde okyanus taşıyorum
gelip senin denizinde
boğuluyorum
ansızın beliriyorsun zihnimde
adını duyuyorum 
mevsiminden önce açan çiçekler gibi
yalnızlaşıyorum

sabahın bilmem kaçı

tanklar tüfekler patlıyor dışarıda
ses çıkartamıyorum
bir bağırsam
adını ezberleteceğim dağlara
düşlüyorum ayten
düşledikçe düşüyorum
yorulmuşum beklemekten
sevmekten de yorulurmuş insan
cebimde kenevir tohumu
gülsen filizlenir
ağlasan solar

aklımda dönüp duran yüzün

üstüme sinmiş kokun
çakmak gibi alevleniyor fikrin
demir saplanıyor karnıma iki büklüm
kuşu vurmuşlar binlerce kuş gibi düşüyor
binlerce kuşun yerine
dışarıda patlayan bombalar
yaralı annenin feryadı gibi ciğerimi söküyor
beklemekten tozlanmışım
silmek isteyenler şiddetle kırmış
oturmuşum karşında
gülsen gülerim
ağlasan ağlamaklı

düşüyorum ayten

çivi çiviyi sökmüyor yere çakılıyorum
tam düzlüğe çıktım derken yine bir yokuşun başı
elimde kurumuş deniz
içimde vurulmuş kuş
devrim yapıyorsun beynime
her yanım kuşatılmış
sokaklarına girmişim çıkamıyorum
kaybolmuşum
savaşsız kazanmışsın
ipin bir ucunda ben 
bir ucunda sen
gülsen yaşayacağım
ağlarsan görmek istemem
öldürün

üşüyorum ayten

sular soğuk içilmiyor
bahar küskün kuşlar küskün dışarda bırakmış seni şehir
kimin kapısını çalsan duvar
fırtına geçmiş
dokunsalar yıkılırım
sen dokunsan
toparlanırım
kapıları çalmışsın teker teker
üşümüşsün ayten
üşüyorum
bana gelmişsin
elimde mavzer gibi ellerin
şimdi gülsen de bir ağlasan da bir