sen üşüyorum dediğinde
üzerine kapılar örtmüşler hep
ve oturup ağlamışsın
dişlerini sıkmışsın
ağlama yerine ağlarım
hatta yerine de sevebilirim birbirimizi
göz göze geliyoruz ve mevsimler değişiyor
çiçekler mevsiminden önce açıyor
kuşlar floransa'ya göç ediyor
ben her sabah pencereden denizi izlemek istiyorum
karşımda duvar olsa da
ben sana çiçekler getiriyorum
vernem nidahen
hafif bir gülümseme yayılıyor yüzüne
mevsim değişiyor
bir çiçeği koparıp sana getirsem
ellerine değerse solmaz eminim
ve kuşlar omzunu yuva sanabilir
gülüşünü görünce
annemin sesini duyuyorum
babam suskun
mevsiminden önce açan çiçekler gibi yalnızım
ağlıyorum anne affet beni
kalbimin sesini kimseye duyuramıyorum
içimde sürekli dizleri üstüne düşen biri var
ve
durmadan elleri kanayan
kabuğuna sığmayan yara gibi
kalbim acıyor uyuyamıyorum
pencereden aşağı sarkmak ne büyük cesaret
hemen atlayasım geliyor bakma bana
korkma ben yüksekten korkarım
ama elimi tutarsan pencereden aşağı bakabilirim
ve elimi bırakırsan aşağı da atlayabilirim
-aldh yahsûl li âln'nar-
tanrım al bu ateşi gönlümden
ben ibrâhim değilim
sen üşüyorum dediğinde üzerine kapılar örtmüşler
ellerin soğuk nefesin soğuk yüzün soğuk
kalbinde bahar görmemiş bir kış
al bu ateşi
ısın
eğer bu ateş seni ısıtacaksa
yanmaya da razıyım
Yer boştu, yeryüzü şekilleri yoktu; engin karanlıklarla kaplıydı. Ruhum suların üzerinde dalgalanıyordu.
28 Aralık 2016 Çarşamba
30 Ekim 2016 Pazar
10. bavul
bavulmuş
yarım metrekare hepsi
pantolonumu gömleğimi koydum
umudumu sevgimi koydum
bir kaç şiir katladım kenara koydum
iki sigara paketi ve kağıt koydum
biraz hüzün biraz da özlem koydum
yarım metrekare hepsi
pantolonumu gömleğimi koydum
umudumu sevgimi koydum
bir kaç şiir katladım kenara koydum
iki sigara paketi ve kağıt koydum
biraz hüzün biraz da özlem koydum
yarım metrekare -ne büyükmüş-
kafamın içindekileri koydum
sesini koydum yüzünü koydum
kafamın içindekileri koydum
sesini koydum yüzünü koydum
durdum düşündüm
güneşin pencereden vuruşunu koydum
biraz su biraz da ölüm koydum
güneşin pencereden vuruşunu koydum
biraz su biraz da ölüm koydum
bekledim bekledim bekledim
sığar mı bilemedim ama
gülüşünü koydum
sığar mı bilemedim ama
gülüşünü koydum
toplanıp gidiyorum işte
insan kendini çok büyütüyor ama
sığıyor işte yarım metrekareye bile
insan kendini çok büyütüyor ama
sığıyor işte yarım metrekareye bile
9 Ekim 2016 Pazar
3 Ekim 2016 Pazartesi
8. kırgın
...abim ahmet'e
bak gece olmuş
toprak gibi üstünü örtmüş
bir şeyleri kaybetmişim gençliğim gibi
kuşlardı insanlardı hepsi sus pus
ne yaşadın bu kadar diyorlar bana
daha yaşım yirmi
ölümden bahsedecek kadar ne yaşadım
bak gece olmuş
ne zaman sabah olacak kim bilir
ben bu hüznü nasıl anlatayım
susuyorum dedim ya
kolay değil susmak da
bir nesil kan ağlıyor
çocuklar çocuk gibi değil
kelimeler kelime değil
iki satır yazsam iki sene içerdeyim
sokaklar sokak değil
uçurtmayı vurmasınlar bağırıyor biri
birileri şarkı söylüyor birileri gözaltında
bir nesil kan ağlıyor ahmet abi
bir kadınla tanıştım
söylemeden geçemeyeceğim
gözlerinde bir parça mavilik kalmış
ve hatta bir parça umut
bir parça mutluluk
her şeyi geçelim dedim
-geçtim de-
ama onu sevmeden geçemedim
kırılmışız şimdi ikimiz
güneşte kırılmış hava soğuyor
kırılan her şey ve herkes birbirini anlar diyorlar
anlıyor musun beni
sevmek diyorum kendimde sana rastlıyorum
ya da bir karanfilin dalında
kimse eğilip bir çiçeği öpmüyor şimdi
yitirmiş şimdi bütün maviliklerini
ve bütün sevgilerini yeryüzü
ama hâlâ
dönüyormüş dünya
öyle diyorlar bana
bak gece olmuş
toprak gibi üstünü örtmüş
bir şeyleri kaybetmişim gençliğim gibi
kuşlardı insanlardı hepsi sus pus
ne yaşadın bu kadar diyorlar bana
daha yaşım yirmi
ölümden bahsedecek kadar ne yaşadım
bak gece olmuş
ne zaman sabah olacak kim bilir
ben bu hüznü nasıl anlatayım
susuyorum dedim ya
kolay değil susmak da
bir nesil kan ağlıyor
çocuklar çocuk gibi değil
kelimeler kelime değil
iki satır yazsam iki sene içerdeyim
sokaklar sokak değil
uçurtmayı vurmasınlar bağırıyor biri
birileri şarkı söylüyor birileri gözaltında
bir nesil kan ağlıyor ahmet abi
bir kadınla tanıştım
söylemeden geçemeyeceğim
gözlerinde bir parça mavilik kalmış
ve hatta bir parça umut
bir parça mutluluk
her şeyi geçelim dedim
-geçtim de-
ama onu sevmeden geçemedim
kırılmışız şimdi ikimiz
güneşte kırılmış hava soğuyor
kırılan her şey ve herkes birbirini anlar diyorlar
anlıyor musun beni
sevmek diyorum kendimde sana rastlıyorum
ya da bir karanfilin dalında
kimse eğilip bir çiçeği öpmüyor şimdi
yitirmiş şimdi bütün maviliklerini
ve bütün sevgilerini yeryüzü
ama hâlâ
dönüyormüş dünya
öyle diyorlar bana
19 Eylül 2016 Pazartesi
7. karanfil
sana uzak kalmayı bilmiyorum
gözlerimi kapatınca yanındayım
seni sevmek bir çerçeve gibi
ve ben
bu çerçevenin
dışına çıkamıyorum
bir çocuk gibi büyüyor içimde seni sevme isteği
sen dalından kopardığında bir çiçeği veya bir karanfili
sonra bana sırtını dönüp gittiğinde
sonra bana sırtını dönüp gittiğinde
binlercesi kopuyor içimde
binlerce ağaç çatırdıyor gövdesinden
geç kalmışım yine
bir şarkının ortasına yetişmişim ya da bir şiirin
tam ortasında göz göze gelmişim seninle
ve tam orada durmuş zaman, dünya ve şarkı
sen tamamlamışsın -beni-
ve yetişemediğim her şeyi
ve yetişemediğim her şeyi
şimdi beni bu enkazdan çıkar demiyorum ama şu taşlardan birini kaldır işte
çünkü ayağa kalkıp sana sarılmak istiyorum
-sana sarılmak-
mümkünse öylece kalmak
kar yağarsa soğuk kırılır derler
ben bu kadar şeye bu yüzden dayanıyorum
-ya da,yanıyorum-
rüzgarlı bir havada balkona çıkmışız
ağzıma dolanan en güzel şarkı saçların
ve saçların dağılmış
ama sana dokunup güzelliğini bozmayacağım
duymak istediğim tek şarkı sesin
söylemek istediğim tek şiir sen
atlamak istediğim tek uçurum gülüşünün kenarı
şiirler adına yazılmış
kuşlar sana yollar sana
ben sana——
ben sana——
ve soracak olursan
sesini duymak
bir yerden tanıdık gelen
çok eski bir şarkıyı dinlemek gibi
ya da
çok eski bir anının tozlarına üflemek
çok eski bir anının tozlarına üflemek
13 Eylül 2016 Salı
poetica
burası kalbim, yeni bir imparatorluk gelişiyor içinde, çocuk gibi büyüyor filizleniyor. teslim oldum artık bırak beni gitmeliyim. biraz da su dökmeliyim yeryüzündeki bitmeyen alevlere. bırak beni gitmeliyim, gözlerine dalıp gitmeliyim!
(en güzel gidiş budur belki de.)
dünyanın bütün şarkıları çalabilir tek bir radyodan, sesi kısık biraz da cızırtılı. bir işgal propagandası gibi çalar şarkılar. vaktim az, bir trenin içinde zaman denilen şehrin içinden geçiyorum.rakım sıfır nüfus bilmemkaç. ve denizi görmeye çalışmakla geçiyor ömrüm.
(gölgen senden önce terk etmiş seni.)
hiç gelmeden gidenleri izlediğim gibi, zaten dağılmış olan kalbimin daha da dağılışını izliyorum. reklamlar giriyor araya. hayatıma kaldığım yerden devam etmeye çalışıyorum, yani senden.
(kaldığın yerle gitmek istediğin yer arasında uçurum var.)
kimsenin umurunda değil içtiğim çay, yediğim frambuazlı pasta. uzaktan evleri izliyorum. biliyorum nisan yağmurları. aptal ıslatan. benim bir huyum var hiç sevmem. yağmur yağarsa ıslanmak isterim. ve sen ıslandığım ilk yağmurdun.
(biliyorum bu sonuncusu olmayacak.)
sonu gelmez dediğim her şeyin sonuna geldim. bir caddeyi keserken, önce sana sonra sana sonra tekrar sana baktım. karşıdan gelen arabaya karşı bir kağıt çıkarıp öleyazdım. hâlâ eski bir taşraya benziyor gözlerin. ve sana gelirken soğuk soğuk terleyen ellerim. gecenin ikisinde radyodan gelen sesin.
(şarkı dönüp durdukça, tutup da sana dönmeyeceğim.)
elinden bir şey gelmemesi ölüme benziyor aslında. herkes gidiyor, hiçbir şey iyiye gitmiyor. veda edecek kimse yok. ben bile yokum fotoğraflarda. yan yana olsak, bir tren sevenleri kavuştururdu meselâ, ya da aç bir çocuğun karnı doyardı.
(zamanım yoktu, giderken arkama bakamadım.)
geride bırakamıyorum. aynı yollardan geçiyorum, aynı şeyleri düşünüyorum: insanlar gider, kapılar hep kilitlidir, ve o kristal vazo her zaman kırılır. bıçağı sapladın sırtıma ama ben hâlâ belki çıkarırsın diye gözlerinin içine bakıyorum.
(sesinin arkasındaki çocuğu kimse umursamaz.)
bu yorgan ikimize yetmez, sen sarıl. üşürsen konuşurum. dünyayı baştan yaratalım. yürüyelim biraz, açılırsın. ben de ağlamam söz veriyorum.
(kendine verdiğin sözleri tutamayıp, başkalarının sözlerine tutunduğun için bu düşüşün.)
bir evi terk etmen, o evde yaşamış olduğun gerçeğini değiştirmez. aklına gelmeliyim artık, ait olduğum tek yer orası.
(kapının açılmayacağını bildiğin halde yumrukluyorsun.)
keşke düşmemin sebebi aklına takılmam olsaydı. belki başkası binseydi o trene, sadece el sallardım. ama sen olunca peşinden koşuyorum. ne bileyim, şimdi aramıza duvar örsen yine gidip senin sevdiğin renge boyarım.
(zaten çökmüş bir duvarı ellerinle ayakta tutmaya çalışıyorsun ve altında kalacağını hiç düşünmüyorsun.)
Kaydol:
Yorumlar (Atom)