29 Aralık 2019 Pazar

Тоска 6

Git gide bir uçuruma dönüştüğümü hissediyorum, 
ve kendi içime düşmekten alıkoyamıyorum kendimi—

28 Aralık 2019 Cumartesi

karalama: son gölge

—kaplumbağanın sırtı—


hüznündeyim,
—ötekilerin.

şiddeti mi rüzgarın,
yoksa yorgunluğu mu ağaçların?

—yana yatırdı onları.

kendinden başkası mı—
kaplumbağanın sırtı?

yoksa ötekileştirdin mi kendini?
yana yatırdım ağaçları.

22 Aralık 2019 Pazar

Тоска 5

Her şey bu kadar işte, gün bitip yeniden başlıyor değişmeksizin.
Yazının başlığına bakıyorum, artık somut hiçbir şey yok. 
Ne bir delil yaşama dair, ne de bir kırgı—
bu saatin oynayışına kendi etrafında. Yıllardır yazıyorum fakat neden? 
Yarın yeniden yazmak isteyeceğim, hiçbir şey değişmeyecek. Hiçbir şey. 
Saat dönüp duruyor, sonra tekrar aynı. Uyanıyorum ve çabucak akşam. 
Giydiklerim, oturduğum koltuk aynı. Gitgide büyüyor yalnızca, bol geliyor kadife pantolon, 
kayıp bir çizgi gibi. Başka bir yerde otururum bir gün, belki izleyecek bir çocuk bahçesi bulurum veya bir cenaze marşı dinlerim kulaklarıma gelen: İçten içeri ölümleri anımsarım. 
Aynı yerdeyim fakat her geçen gün uzakta, kendimden. Binlerce sayfa okuyorum her gün, ve her biri aynı geçen haftakiler ile. Kim bilir bir gün, bir dağın eteğinde kendim gibi yalnız bir ev bulurum, korkunç gelmez artık saatin kadranı 
ve koşmak zorunda olmam canavarların peşi sıra.
Belki aklım, beni —yiyip bitirmek istemez bir gün.
Hangi ama?

18 Aralık 2019 Çarşamba

Тоска 4

ceketini ilikledi. içinden çıkan elleri gözüne çok çirkin geldi, uzun zamandır görmüyormuş gibi baktı bir süre. kendini tanıyamamak hoşuna da gitmişti, acaba yüzüne baksa da hissedecek miydi aynı duyguyu? bu konuyu kapatıp ceketinin iç cebine koydu. bardak çatlamış, ışığı süzüyor, su sızdırıyordu ama kırılmamıştı hâlâ. dünyanın tam ortasında duruyorum ama hiçbir şey benim etrafımda dönmüyordu. üç renk gördüm, kimselerin bakmadığını düşündüğüm bir yerde. kırmızı sıcak bir yıldızı ellerimle doğurdum. üç renk demiştim: bitkinliği, gözyaşını ve sessizliği. “sanki bu dünyada yaşamamışlar gibi, iyiyi düşlüyorlar hâlâ.” dedim. katladığım, iç cebime koyduğumu yırtıp attım.

13 Aralık 2019 Cuma

Bir kargayı, 
bin yıl önce 
öldürmüştüm, şimdi 
ise karşımda. 
Pis pis sırıtıyor, 
delik göğsünden sızan 
kanla. 

Bin yıl savaşıp, 
binbirinci yıl 
dönmüştüm evime, 

ne hayal ettiğimi buldum, 
ne de hatırladığım gibiydi. 

Hangi zamandaydım öyleyse, 
nerede yaşlanmıştım? 
Bir yerlerde geri kalmış, 
ilerideydim veya— 

yoksa nasıl bulsun beni pis karga?

Zamanının, ve yalnızca 
kendi zamanının ağırlığını 
taşıyan mutluydu. 

Tozlu bir ağırlık mıydı karga 
geçmişten gelen? Kuruydu, 
kemikti bana dokunurken, 
değil miydi yoksa? 

Capcanlı gözleriyle 
izliyordu mezarlığı, 
benimse savaşacak 
gücüm yoktu onunla. 
Savrulan çimenleri 
izlerken buldum kendimi 
rüzgarda, kanatları olabildiğince 
açık, yeni bulmuştum sessizliği 
yırttı ortadan ikiye karganın sesi: 


Duymayan kulaklara 
bağırdım hep

Ve hep mızrakların uçlarına 
konuldu şiirlerim. 

Daha kurumamıştı mürekkep 
kanlar içinde kaldım 
sonunda. 

Alın, alın sizin olsun hepsi, 
yumuşak bir toprağa 
gömün beni. 

Kanatlarımı unutmayın, boydan boya 
uçtuğumu bir göğü,

Ve bir yıldırım gibi 
içinize nasıl düştüğümü!

1 Aralık 2019 Pazar

céleste

Ki ateş yutardım, —inanması güç—

Cennetin meyveleri dökülürken 
gözlerden soğuk toprağa.

Gerçek/idi açlık, ruh
beklerken uykuyu, 

Gerçek/idi sabahlar,
göğün sarmaladığı bedenler

Bir diri kaynak buldum,
susuz değilim artık.

Yuttuğum ateş, dinen
susuzluğumla 

çarpışmakta 
düş boyunca.