13 Ağustos 2017 Pazar

Gurup-Tan Vakti


Yaklaşıp süngerimsi başlıklara
Kutup diyorum, sade, acı, kayıtsız
Ve kayıp hazinesiyle kapaklarını
Açıyorum dolapların

1- Tan vakti karartıları
Nasıl da savrulmuş üstüme
İlk acıyla dünyaya küsen çocuğun masalları,
küçük dağların, sığ denizlerin kaybedeni,
Ah kollarını iki yana açıp koşan çocukluğum
Acılar coğrafyasının,
Ayakları balkon kenarında sallanan
korkuluklarım.

Uzaklaşıp odamdaki karartılardan,

2- Gurup vakti kızıllığı
Nasıl da dağılmış köhne dehlizlerin
En derinine,
Dalında kurumuş meyvelere
Ve fenalığı katlanmanın
çatlamış kabuklara

Taş kesmişse şimdi bütün bakışlar,
ey hayat sahnesinde, heykeli canlandıranlar!
Baharı hissetmek ve kayıtsızca beklemek rüzgarları
yontulmuş kolumu kıpırdatamıyorum
Ve bir cehennemden başka bir 
cehenneme gidiyorum uygun adım!

8 Ağustos 2017 Salı


129. cosmopolitan

titreyen mumun aleviyim
sabahları gök kıpkırmızı görünür, bu fırtınanın habercisidir. bir boğuk uyandım bardaklardaki su bulanık dışarısı bulanık. hayat alacaklı gibi çalıyor kapımı. buğulu bir camın arkasından ipliksi gülüşlerimi izliyorum ha koptu ha kopacak. neden bütün görüntüler, hızlı geçen saatler, hızlı adımlar, boş sokaklar bir duygu yankesicisi gibi bekliyor beni en karanlık gecemin ortasında? dört duvarımın penceresinin farklı bir duvara bakması kadar hayat elçisizim. kağıttan gemiler yapıp okyanusa bırakıyorum. neden boğazımda,
aşkın, varoluşun iki boyutlu kıskacı? 

hırçın dalgalarıyla aşkın boş sandalyelerini çekiyorum

omzumun üstünden iki defa baktım
en derindesin, 
en derinimde! nerede olduğunu bile unuttum

titreyen mumun dumanıyım
etrafımda küçük buzlar var ve rüzgar kuzeydoğudan esiyor, bu fırtınanın habercisidir. soğuk, bıçak kadar keskin rüzgarlar ortasında basınçlı su gibi dışarı çıkmaya çalışıyor damarlarımdaki kırmızılık. kemikten kolyemsi ölümü boynumda taşıyorum. eylemsizim, kar kıtaları ardında kalan bulutsuzluğum. neden, bardağa dolu tarafından bakmaya çalışırken boğuldum!?

omzumun üstünden iki defa baktım
en derindesin,
en derinimde! nerede olduğunu bile unuttum

3 Ağustos 2017 Perşembe

bir kedi neden ağlar?
kapı eşiğinden hayatıma girip 
buğulu anıların kapaklarını
neden açar?

az yaşanmış bir hayatı
geride bırakıyorum
yaşamın etrafından dönüyorum
tenimin altında gizlediğim
çocukluğumun sıvasız hayalleri 

kristal zamanın ışığı kırıldığında
eylemsizlik kabuğunu kırıyor
-ne çok anlardım, anlayınca geçer sanardım-
bir kedi neden ağlatılır?
her şey tozlu her şey kırılgan ve kaskatı
ah bilseniz, bir bilseniz
siyah beyaz çocukluğumda
ne çok ağlardım ben, ağlayınca geçer sanardım
neden aldınız ayışığından gülüşümü?

kırık bir aynadan dönüyorum,
-ağırlaşan ve taşınması güç, kanatları katran kaplı-
kendime. 
gidiyorum, 
-ağsı uzun ve göreceli bir yolculukla-
kendimden.

daha fazla kalsaydım
size benzeyecektim.

2 Ağustos 2017 Çarşamba

128. solaris

savruluyorum, kendi kırılgan benliğimin içinde. diz kapaklarımı kırıyorum açığa çıkabilmek için, kimdi o tanıdık gelen yabancı? bilindik bir yüz sanki bin yıl öncesinden, bilindik bir ses, bilindik bir göz açısı. kimdi o yabancı gelen tanıdık? geç saatte ışıkları kapalı, uğursuz bir ev gibi. ben miydim o ayaza çalan çoğunluğun arasında, ben mi? hâlâ aranır dururum bir köşe başında kendime rastlarım diye. 

anlamak bir suyun taşlarla birlikte akışını ve zincirli bir günışığı mahzeninde beklemek. kozmik duygularımızı kaybettik. -yüzünü görebiliyor musun baktığının yüksek uçurumların derin sandığın suların bulanık mı maskelerinizi görebiliyorum yüzünüzü asla!- yakınsamalar aslında tutuk düşler. zannediyor musun eskimiş bir hayatın yeniden yaşanabileceğini, -insanlardan kaçıp insansılarla karşılaşıp insansılardan insanca bir şeyler beklemeyi- merdiven arkasına gizlenen çocuk dedi, kimdi o yabancı giden tanıdık? arkasında bir galaksiyi bırakıp tüylü burun kıvıran nefes alışlarıyla uygun adımlarla giden. yabancısınız, yabancı! alışamadım dünyaya. saklanıyorum, kendi kanatsız benliğimin içinde. diz kapaklarımı kapatıyorum kaçabilmek için, kimdi o yabancılaşan tanıdık?