12 Haziran 2017 Pazartesi

71-72. delilikler

71. aklımdakiler

sana aklımdasın diyemem çünkü orada öğlen yediğim yemek ve daha içmediğim sigara var. sana aklımdasın diyemem çünkü değilsin. parmak uçlarımdasın, bunları yazdırıyorsun şimdi bana. aklımdasın diyemem çünkü içime çektiğim nefestesin ve hayatta tutuyorsun beni. yediğim ekmekte, içtiğim suda, görmemi sağlayan reseptörlerimde bile sen varsın. sana aklımdasın diyemem çünkü orada cebimdeki bozukluk 2 lira ve biraz şarap var. bugün nerede uyuyacağım ve yarın nasıl uyanacağım var aklımda. aklımdasın diyemem çünkü, benim dokunduğum her şeyde sen varsın, gördüğüm her şeyde senin ruhundan var biraz. bir dağda mesela, ya da bir karanfilin dalında. sana aklımdasın diyemem çünkü benim aklım yok biraz. biraz biraz şaşırıyorum zaten nasıl sadece senin yanında yaşıyorum da geri kalan her şeyde yine seni ölüyorum. sana aklımdasın diyemem çünkü değilsin ve aklıma geldiğinde her şeyi dağıtıyorsun. aklıma geldiğinde bir kamyonla geliyorsun ve ortalığı toz duman ediyorsun, o an orada akif'le oturuyorsam akif'i biçip geçiyorsun. sen aklıma gelince geri kalan her şeyi öldürüyorsun. ya da sen aklıma gelince geri kalan her şeyi unutuyorum. senin yüzünü görünce diğer bütün yüzleri unutuyorum, aynı bunun gibi. sana aklımdasın diyemem ama ben senin aklına geleyim. ne de olsa senin kalbinde değilim, ne de olsa öleceğim. kalbimde sesinle, ve cebimde sana söylemek için biriktirdiğim bahar rüzgarlarıyla, fırtına ve huzurla. 

72. saklı insanlar

gizli kahramanlar gibi günü kurtaranlar değil ama 24 saatin geçesi için günü dolduranlar vardır. ben böyle insanlara gizli insanlar diyorum, her insanın hayatının bir köşesinden geçip giden insanlar. balık ayhan gibi, her gün saçlarına bir ton limon sıkıp, bir gömlek bir pantolon giyip sokağa fırlayan balık ayhan. oturduğum kahveye her gün tam saat ondörtte gelirdi. 

''abi, çok yanıyorum be! bir şarkı açsana bana.'' derdi.

''hay-hayy. açayım, ne derdin var böyle?''

''sorma ya, kadın meselesi.''

ben yan masadan hep bu konuşmaya kulak misafiri olurdum. yaklaşık iki yıl böyle devam etti. sonra bir gün, arabanın biri çarpmış buna sokakta yürürken. çaycı osman abi ''ah be deli, ne ettin kendine.'' dedi. deli miydi? bilmiyorum. ama her gün aynı şeyleri yapıp farklı bir sonuca ulaşmaya çalıştı. bir yerde bu da delilikti. 

sonra arif vardı mahallenin delisi. zamanında çok akıllı adammış. bir gün caddenin ortasında kavga ederken kafasına yediği sopadan kırmış kafayı, sonra düzelmemiş. bir motoru vardı, sabahtan akşama kadar etrafta sürüp daire çizip yine gelirdi. mahmut buna kahvedeyken çok takılırdı, ''ulan deli, mazot parasını nasıl çıkaracaksın sen?'' derdi. sanki bütün sorun mazotmuş gibi. arif aldırmazdı, çok severdim bu huyunu, istediği insanla oturup konuşabiliyordu hâlâ. benimle konuşuyordu meselâ, ya da ne bileyim ben de mi deliydim, ondan mı anlaşıyorduk bilmiyorum. bir gün, 

''aslında şu mahmut orospusunun kafasına sopayla vuracaksın, bakalım benden daha deli mi oluyor!'' dedi. oturttum çay ısmarladım ona, mahmut hâlâ gülüyordu. kağıt filan oynadık sonra evine gönderdim arif'i. oğluna söyledim dikkat etsin babasına diye. ''baş üstüne abi.'' dedi. sonra haberini aldım, duvara vurmuş motoru, boynu kırılmış ölmüş. direksiyonu hiç çevirmemiş bile. dümdüz girmiş koskoca sıvalı duvara. 

cenazesi kalktı filan, sönüktü her şey. herkes kurtuldu diye seviniyordu. ''ruhsuz köpekler.'' dedim kendi kendime. gittim arif'in oğlunu avutmaya çalıştım. işe yaramadı pek, bilmiyorum babasına pek bağlıydı. hep aklını başına getireceğini zannederdi. annesi zaten çoktan başka kocaya kaçmıştı. babasından başkası yoktu aile diyebileceği. o da ölmüştü. çıktı kendi evinin son katına babasının tabutunun üstüne atladı. öldü çocuk oracıkta. 

babasıyla gömdük, bu defa herkes ağlıyordu. ''ruhsuz köpekler.'' dedim. bağırdım bu defa, yoksa ağlayacaktım. çünkü bomboştu artık hayatım ve delirmek üzereydim. birisinin delirmesi lazım geliyordu, başkalarının yaşayabilmesi için. ben delirmedim. ama akıllı olsaydım delirirdim, yoksa yaşanmıyor bu zamanda.