67. kowalski
kowalski, her zamankinden daha sert geçen bir kış mevsiminde isabelle adlı bir kadına aşık oldu. gün aşırı dışarı çıkmalara eğlenmelere doyamadı. çok seviyordu, ve her şeyi yapacak kadar cesareti vardı. bu seri dışarı gezmelerinden sonra isabelle hasta düştü. üzüntüden çılgına dönen kowalski, ne yapacağını bilmiyordu. önce her saat başı olmak üzere günde 24 defa telefonla aradı, hediyeler yolladı, hasta bakıcıların sayısını ikiye katladı. fakat isabelle bir türlü iyileşmiyordu. bir gün kowalski dayanamayıp elini kolunu hediyelerle doldurup isabelle'i görmeye gitti. fakat kapıyı çalmaya çalıştığı sırada elindekileri düşürdü. hepsinin çamura battığını görünce gidip yeni hediyeler aldı, yine ellerini doldurdu. ikinci kapıyı çalma denemesinde elindekileri tekrar çamura düşürdü. isabelle'i o kadar çok seviyordu ki elleri boş gitmeyi kendine yakıştıramıyordu. sonra tekrar hediyeler aldı, tekrar düşürdü. tekrar ve tekrar bunu yaptı. isabelle iki gün sonra öldü, kowalski o kapıyı hiç çalamadı. isabelle'nin o hediyelerden ve kendisini çok seven kowalski'nin, onun için ne kadar çaba harcadığından haberi olmadı. kowalski de soğuktan dolayı zatürre olup öldü.
68. boşluklarda yaşayanlar
ahmet 4 yıl boşlukta yaşadı. sonra bir boşluk bulup atladı. sesi hiç çıkmazdı. bir gün kalkıp sordum neden konuşmadığını, ''ses boşlukta yayılmaz.'' dedi. kolaya kaçan bir cevaptı ama bütün gerekliliği karşılıyordu. ses boşlukta yayılmaz ve sen ne kadar bağırıp çağırsan da kimse duymaz. ahmet için susmakla bağırmak aynı şeydi. sustu, zaten kimse anlamazdı biliyordu.
sonra olduğu yerde duramazdı. sürekli yüzünü ekşitir, sürekli saçma sapan şeylere kırılırdı. sormadım sebebini bunun, boşlukta yaşayan biri sürekli düşerdi. ve sürekli düşen birinin olur olmadık yerde kırılması normaldi. yemek yediği masada kendi dişine değen çatal kırıyordu onu, oturduğu koltukta kolunu koyduğu yükselti kırıyordu. çünkü sürekli düşüyordu ve bir anda kendisine çarpıp dağılıyordu.
nefes almakta zorlandığı oluyordu. boğazı düğümlenmiş gibi, sanki odada ki bütün oksijeni bir elektrik süpürgesiyle çekmişler gibi boğuluyordu. bir gün bütün bu zorlukların arasından balkona çıktı, derin bir nefes aldı. kendini boşluğa bıraktı. teslim oldu, her şeyi akışına bıraktı ve yere çarpıp dağıldı.
bu olayı hep şöyle hatırladım: ahmet kendi içindeki boşluktan, başkasının boşluğuna atlamaya çalıştı. kendi duvarına çarpıp, öldü.
ahmet'i kimse unutmadı çünkü hatırlamadılar.
69. bir sinekle sevginin benzerliği
ben senin pencerenden içeri girmek istiyorum ve defalarca aynı cama çarpıyorum.
70. karakteristik çiçek sevgisi
çiçekleri çok severdi. onu ve onun sevdiği her şeyi çok severdim. inanılmaz bir hayranlık besliyordum ona karşı. ben hâlâ onun fildişi ve ay ışığından yapıldığına inanıyorum. sadece kendi oluşunun bile ince bir güzelliği vardı. onun yanına her gidişimde yanımda bir demet çiçek götürüyordum. zaman, onun yanında öyle hızlı akıp gidiyordu ki, artık mevsimin ne olduğunu yalnız çiçeklerden anlayabiliyordum. yaz oldu mu ona gül, manolya, ateş çiçeği götürürdüm, sonbaharda nergisleri. kışın menekşe, kasımpatı ve sardunyalar... ilkbaharda çok sevdiği defne, papatya, kardelenleri. şimdi hatırlayınca çok hüzünlü bir mutluluğu var bu anıların. ve kendine göre inanılmaz ışıltısı.