5 Temmuz 2017 Çarşamba

114. aradığınız kaliteli hüzüne şu anda ulaşılamıyor

"ne o lan zlatan, yüzünden düşenler yüreğine çarpıp bin parçaya ayırmış seni. yine mi gitti?"

"öyle deme be abi."

"nasıl diyim? canını acıtıyor o, iyi gelmiyorsa bırak gitsin. kaç kere ölüyor oldun böyle? daha ne bekliyorsun, siktir çekmesini mi? üzülüyorsun bide. ne bileyim oğlum iyiliğini istiyorum ben de."

"biliyorum abi. ama seviyorum da onu. saçlarının arasındaki nehiri seviyorum, omzunda yuva gibi gizlenen huzuru da. bileğinin kıvrımını seviyorum. her şeye ilk defa bakıyormuş gibi gözlerinin büyümesini seviyorum. sevindiğinde ellerini nereye koyacağını bilememesini seviyorum, ağlamamak için sigara tuttuğu elinin küs parmağını dişine bastırmasını. seviyorum onu, ilk defa duyduğum bir şarkının onu hatırlatması kadar garip bir durum bu. saklayamıyorum, gizleyemiyorum. herkese anlatmak istiyorum, ellerimden ayaklarımdan taşıyor bu. biliyorsun abi, daha kaç kere diyim sana."

"bir şey demedik lan tamam. hemen caz yapma. ne halin varsa gör, git şurdan iki bira getir. arkada içeriz, bakalım ne yapacağız, sonumuz ne olacak."

"abi harbiden ne olacak sonumuz?"

"dünya her gün yanıyor be abim. ne olsun, aynı çizgide tutmaya çalışıyoruz hayatı. tuttuğun kadar işte, ipin ucu bir kere kaçtı mı eline dolanıyor."

o anda elimize dolanan ip yoktu, ucu da görünmüyordu. çok koştuk, hâlâ koşarız. ipin ucunu yürüyerek yakalayanlara da anlatamadık kendimizi, inanmadılar bin yıldır koştuğumuza. biz de inandırmaya çalışmadık. oturup iki sigara yaktık. kabuklu elma dilim patates yedik. ama elimizde tutamadık bir şeyleri, hep kayan yıldızları izleyip küfür ettik. dileklerimiz çoktan bitmişti.